Dili sade anlatımı akıcı bir roman. Henüz okuyup bitirmedim
sonunun nereye varacağını bilmiyorum. Sıcağı sıcağına gözlemlerimi ve ilk
izlenimlerimi aktarmanın uygun olacağını düşündüm.
Anlaşılır ve kolay
okunur bir kitap. Bir radyo programcısının canlı telefonla yayına aldığı
dinleyiciler vesilesiyle kadın erkek ilişkileri irdeleniyor. Diyaloglar canlı
ve hoş. Verilmek istenen mesaj ve uyandırılmak istenen ilgi ve dikkate sunulan
olgular acı ama gerçek, bu sayede çok net olarak ortaya seriliyor. Bu yönüyle
bile okunmaya değer olduğunu düşünüyorum. Radyocu Kürşat ana karakter değil
fakat romanın akışına katkısı da inkar edilemez. Romanın başlarında Allah
sözcüğü yerine Tanrı sözcüğünün kullanılmasını yadırgadım. Sebebi ise toplumun
yüzde doksanlık bölümü Tanrı yerine Allah demeyi tercih ettiğini bizzat bilip
gördüğüm için. Bir başka yadırgadığım şey kızların bir araya geldiklerinde
kafayı çekmeleri, şarap içmeleri ve içkili bir mekanda kız kıza takılıyor
olmaları. Belki bir batı ülkesinde bu çok olağan bir durum olsa da bizde fazla
yaygın bir şey değil.
Başkaca roman
kahramanımız Eylül’ün taksiciyle olan sohbetinde taksicinin ‘güneye mi
gidiyorsunuz?’ diye sorması… İçinde yön belirten bir soruyu bizde değil taksici
üniversitede profesör olan bir hoca bile sormaz. Güney, kuzey, batı (doğu’yu
istisna tutuyorum bizde onun çağrıştırdığı şeyler farklı ve ızdıraplı
olduğundan ‘doğu ve güneydoğu soru ve yanıt cümlelerinde kullanımı yaygındır o
dahi bir yönden ziyade yaralı yanlarımızı işaret etmek içindir.) gibi yön
belirten sorular ve cevaplar bizde pek yoktur. Karadeniz denir, iç Anadolu denir,
ege, ak deniz denir bunların yerine…
Eylül hanım kızımız
birazcık alıktır. Çabucak ağlar, sulu gözdür, duygusaldır… İşi icabı Saruhan’la
haşır neşir olmuştur. Eylül biraz saf ve salak ayağına yatar. Yahut da başlarda
gerçekten saf ve salaktır. Kendisinden yaşça epey büyük olan bu adam evli mi
bekar mı sorup soruşturmadan kendini ona kaptırır. Beyimize doğum günü hediyesi
olarak kızlığını verir. Adam tabi ki zevkten ve mutluluktan dört köşe olur.
Sonra zaman zuhur eder yakın dostunun cenaze merasiminde ölenin kuzeni olan
kadın bu da eşim Saruhan diye koynuna girdiği adamla tekrardan tanıştırılır
Eylül.
Esas kızımız Eylül
fena halde yara alır. Kabullenemez, lanetler okur… Saruhan’ı önce kapıdan kovar
sonra ne olur gitme diye yalvarır ve sonra bir kere daha kendini onun
kollarında bulur. Çok deli aşık olmuştur onu bir kalemde silip atmak şöyle
dursun ikinci kadın olmayı kabullenmeye başlar. Saruhan Bey işin ehlidir onun
gönlünü tekrar tekrar fetheder. Bizim alımlı çalımlı, seksepalitesi tartışılmaz
esas kız bir finoya döner.
Gerçek aslında
şudur: Saruhan Bey 18 yaşındaki kızın bile gözlerini kamaştıracak bir
çekiciliğe, özgüvene ve espri anlayışına sahiptir. Cüretkârdır, pervasızdır.
Kadınlar için bir cazibe merkezi olduğunun bilincindedir. Onu bu kadar çekici
kılan şey aslında boyu posu ve yakışığından ziyade göz kamaştıracak bir
zenginliğe sahip olmasıdır. Eylül kız da aslında saf salak biri değildir. Yüzde
elli yüzde elli kazanıp kaybetme üzerine bir kumar oynamıştır. Ki o kadar
okuyup tahsil görmüş bir hatunun bu kadar gözü kapalı ve alık olması
düşünülemez. Kaybederse zaten henüz kazanmamış olduğu bir şeyi kaybedecektir.
Bir de kazanırsa hayatının aşkını bulduğu gibi hayal edilemeyecek bir refahı ve
zenginliği de kazanacaktır. O yüzden denemeye değer bir kumar olmuştur bu.
Roman bu yanıyla da genel geçer bir olguyu da sezdirmeden ifşa etmiş. Aşkın
gözü kördür de asla bu kadar da değildir. Herif 44 yaşına girecek ve senin
aklına onun çoluk çocuk sahibi bir fani olabileceği gelmeyecek öyle mi?
Saruhan ve onun
gibilerden binlercesi var aramızda… Eylül ve Eylül gibilerden de binlercesi
yine aramızda. Roman, ama gerçek. Hikaye ama gerçek. Çantaya girene kadar her
kekliğin ötüşü kulağa hoş gelir. Aşk bir alış veriştir. Erkek para verir kadın
aşk… Parayı veren düdüğü çalar. Beleş düdük te yok aşkta. Eylül’ün mesai arkadaşı
olan fotoğrafçı yavşağının (hak etti karaktersiz. Okuduğunuzda siz belki daha
ağır sözler söyleyeceksiniz) ismi Saruhan olsaydı, tipi ve karakteri de birebir
onun aynısı olsaydı Eylül kızımız aynı zaafiyeti bu Saruhan’a gösterebilecek
miydi? Ya da tersini düşünelim o yavşak onun mesai arkadaşı değil de aynı tip
ve karakterle Saruhan’ın sahibi olduğu varlığa sahip olsaydı Eylül’e sahip olamayacak
mıydı?
Roman
karakterlerini kınamıyorum. Eylül’ü de, Saruhan’ı da mazur görüyorum. Saruhan
Eylül’ü kullanıyor diyemem. Eylül Saruhan’ı kullanıyor da diyemem. Her iki
karakter de toplumda tam karşılığı bulunan insanlar. Doğru ya da yanlış yaftası
vurmak yanlış olur. Okunmasını tavsiye edebileceğim güzel bir roman. Erkeklerin
çoğu kitap okumaz da okuyan kadınların hepsinin mutlaka okumasını tavsiye
ederim. Ne nedendir? Bir yerde erkekleri anlama kılavuzu niteliğinde bir kitap
olmuş.